SEYAHAT FOTOGRAFÇILIĞI ÜZERİNE…

Sadece yolda olmak, “evinden, yurdundan” uzakta olmak, günlük rutinini kırıp bunun dışında (bir süre için de olsa) yaşamak tek başına önemli bir uğraş, yaşam biçimi olmakla beraber, bunu yapan hiç kimseye yeterli gelmedi. Gezmekle birlikte paylaşmak da önem kazandı. Söz, yazı, resim, gravür, fotograf, film ya da video vb yollarla yaşananlar, görülenler, tanışılanlar, heyecanlar, öğrenilenler ilk seyahatlerden bugüne anlatıldı, gösterildi, aktarıldı. Seyahatler, seyahatnameler her daim mecrasını buldu; “gitmeyenlere”, “daha önce gidenlere”, “daha sonra gideceklere” sözle, yazıyla ya da görüntüler aracılığıyla ulaştı.

Fotograflı seyahat…

Benim gibi omzunda, boynunda makine sallandırarak gezenler için elbette fotograflı seyahatler, seyahat dergileri, seyahatnameler farklı anlamlar da taşıyor. 1826’da Nicephore Niepce, 8 saatlik pozlama ile ilk görüntüyü kaydettiğinde fotograf makineleri ancak iç mekânlarda kullanılabilecek bir beceriye sahip olabildi. Ta ki Louise Daguerre taşınabilir camera obscura ve daha çabuk gelişen kimyasallarla çalışmayı çözene kadar. 1839’da Daguerreotype ile fotograf çekmek daha kolaydı, ancak tüm malzemeyi (camera obscura, fotograf çekilecek cam ya da metal levhalar, tanklar, küvetler, kimyasallar, karanlık oda çadırı vb) bir katırın sırtına yükleyip yollarda fotograf çekme uğraşısı 1860’ları buldu. Yollara düşen fotografçılar ilk olarak kutsal mekanlara koştular. Bu yerlerin gerçek olduklarını, gerçekten var olduklarını ispatlayan en önemli delildi fotograflar. ( O zamanlar fotografların gerçeği gösterdiğinden şüphe yoktu! ) Kısa zamanda maceracı fotografçılar da ortaya çıktı ve uzun yolculuklar yaptılar, Doğu’ya doğru… Anadolu, Nil Havzası – Mısır, Hindistan – Kutsal Ganj Nehri, yüce dağlar – Himalayalar ilk yolculuklardan nasibini alan yerler oldular.


Bu dönemde Osmanlı da fotografı ilk karşılayan topraklardan biriydi. Fransız Bilimler Akademisi tarafından tescilinden sadece 3 yıl sonra, Daguerre’nin çıraklarından Kompa’nın İstanbul’a geldiği ve bir yandan sanatını icra ederken bir yandan da isteyenlere fotograf öğrettiği söylenir. 1850’lerde Pera’a stüdyolar açılırken 1863’te Abdullah Biraderler ile Osmanlı Sarayı’na da fotograf ulaşır. 2. Abdülhamit dönemi ise fotografın çok ciddi olarak saray hayatında yeri vardır. 2. Abdülhamit ülkeyi ve dünyayı fotograflar aracılığı ile tanır. Yıldız Albümleri, Osmanlı hâkimiyetinde bulunan topraklarda kurulmuş abideleri, müesseseleri, kültür ve sanat mirasını fotografla tespit ettirerek tarihe eşsiz birer belge bırakır. Padişahın isteği üzerine çekilen 40 bine yakın fotograf, Osmanlı toplum hayatı, tarihi eserler, şehircilik ve şahıs dökümlerini içeren kapsamlı bir foto-belge özelliği taşımaktadır. Bu fotograflar, Türkiye’nin yurtdışındaki kültürel mirasının tahrip edildiği dönemlerde, devlet tarafından tarihi birer belge olarak kullanıldı.

1900’lerin başında Geogre Eastman yarattığı Kodak markası ve Siz deklanşöre basın gerisini biz hallederiz! Sloganı ile ortaya çıkardığı Brownie makineler ile fotografın herkes tarafından yapılabilir bir uğraş olmasını sağladı. Böylelikle fotograf makinesi kolay taşınabilir ve kullanılabilir bir aygıt, fotograf ise kolay üretilir bir mecra oluverdi.

Sanayi devrimi ile birlikte dönem insanın hayatında pek çok şey değişmişti. Buharın gücünü kullanmayı öğrenen insanoğlu bu gücü sadece fabrikalarda değil ulaşımda da kullanmaya başladı. Bu, bir yerden bir yere ulaşmayı (ve geri dönmeyi) daha kolay hale getirdi. Telgraf ve telefonun bulunmasıyla haberleşme kolaylaştı. Bu gelişmelerle birlikte genelde bilinçsiz ve pek çok sosyal haktan yoksun olan işçi sınıfı da bilinçlenmeye başladı. Fabrikada toplanan işçiler ve fabrika çevrelerinde yoğunlaşan hayat kitle toplumunu oluşturmaya başladı. Gelişen ekonomi ile yeni bir burjuva sınıfı da doğdu.

Sosyal ve ekonomik hayattaki bu gelişmeler teknoloji ile buluşunca daha az emek harcayan daha çok kazanan ve daha çok zamanı olan bir kitle doğmasını sağladı. Her şeyi çoğaltmanın kolaylaştığı bu dönemde, fotograf makinesini, fotografı çoğaltmak da kolaylaşmıştı.

Çalışma yasalarının oluşması, ücretli izinlerin başlaması, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması gezen, dolaşan insanların ortaya çıkmasını sağladı. Bununla beraber bu gezen insanları gezdiren kurumlar yani turizm hareketi başladı.

İşte bizim hikâyemiz bu dönemlerden sonraya tekabül etmektedir. Dünyanın görsellikle tanınmasının başladığı yıllara… Pek çok alanda (reklâm, tanıtım, afiş vb) görüntülerin kullanıldığı, her yerin ulaşılabilir olduğu bir dünya… National Geographic vb dergiler ile yeni bir dünyayı öğrenmenin mümkün olduğu bir süreç başlar. Dünyanın her köşesinde yaşayan insanları halkları görmenin, göstermenin mümkün olduğu bir dünya başlamıştır artık…

Gezi – Seyahat Fotografçılığı Farkı Nedir? Seyahat Fotografçılığı Neden Zordur?

Bu uzunca girizgahtan sonra sözün özüne inecek olursak, baştan beri gezi ve seyahat kavramlarının bir farkı olduğundan söz ediyorum aslında… Buna bağlı olarak da kaçınılmaz sonuç gezi fotografçılığı ve seyahat fotograflığının da bambaşka 2 farklı uğraşı olduğudur.

Bir anlatım dili olarak kullanılan, dünyayı anlamanın ve anlatmanın bir yolu olarak kullanılan fotograf dilinin, tüm lisanlarda olduğu gibi farklı dil aileleri, farklı lehçeleri vardır. Elbette en büyük dil ailesi olarak doğrudan fotograf diyebileceğimiz bir aileye sahibiz.


Doğrudan fotograf çalışmasını; “gerçekliğe sadık kalarak”, kameranın optik, kimyasal / sayısal olanaklarıyla yetinen, vizörden / ekrandan yapılan ayıklama / toplama işlemiyle ortaya çıkan gerçeğin görünümünü değiştirici yöntemlere başvurmadan yapılan fotograf çalışmaları olarak tanımlamak mümkün. Burada sadık kalına gerçekliği de çok kısaca açmak gerekirse, fotografçının konuya tanık olduğu süre, taraf ve açı itibariyle gördüğü gerçeklik diyelim. Tüm konunun gerçekliğini anlamak ve anlatmak ne büyük iddia olurdu…

Doğrudan fotograf çalışmalarını ele alınan konu ve fotograflama yöntemi olarak da gruplayacak olursak, gezi ve seyahat fotografçılığını ele alınan konular başlığında değerlendirebiliriz. Elbette fotograflama yöntemi olarak da bu gruplamaya ilişmek, bu başlıkları iliştirmek mümkün. Zira fotografla yöntemleri olarak biçim öncelikli ve içerik öncelikli diye iki başlık belirlersek ve biçim öncelikli çalışmalarda hayatı estetize etmenin öne çıktığını, içerik öncelikli çalışmalarda ise bir anlatı oluşturmanın önemli olduğunu vurgularsak sanırım gezi ve seyahat fotograflarını nerelere yerleştireceğimin ipuçlarını vermiş olacağım.


Sadece gözlerini ve bedenini gezdiren kişilerin elbette gittikleri yerleri döndüklerinde eşe, dosta, arkadaşa gösterirken iyi, güzel, hoş, etkileyici olan şeyleri seçmeleri ve bunu allayıp pullayıp sunmaları şaşırtıcı bir sonuç değildir. Günbatımında tele objektif ile çekilerek kocaman gösterilen bir güneş, renk renk çiçeklerden oluşan bir bahçedeki küçük ahşap köprüdeki kırmızı kıyafetli kız, toprak yolda sırtında çuvalıyla yürüyen güler yüzlü teyze ya da amca, ters ışıkta koşturan çocukların silueti ya da birbirine sarılıp elleriyle zafer işareti yapan çocuklar gezi fotografçılığının olmazsa olmaz kareleridir.

Ancak kalbini, ruhunu, beynini yollara düşüren zamane gezginleri için bu kareler yeterli olmayacaktır. Bir taraftan her bir fotograf karesi için özenirken diğer yandan yan yana gelen bu fotografların bir anlatı oluşturması derdine de düşeceklerdir. Gidilen yerin elbet güzellikleri de anlatılır, ama aynı zamanda rahatsız eden, doğru gitmeyen şeyler de gösterilir, tanık olunan olaylar fotograf diliyle anlatılmaya çalışılır, bilgi de vermek amaçlanır.


Seyahatte fotograf çekmek kendi başına zaten yeterince zor bir iştir. Eşzamanlı gerçekleşmesi gereken, eski bir oyun olan tetris’teki gibi tüm çubukların ve şekillerin doğru açıyla birbiriyle örtüşmesi gereken bir dizi eylemi barındırır;

Öncelikli olarak işin seyahat tarafı vardır; güvenli bir ortamda barınma, karnını doyurma, hijyeni sağlama gibi temel ihtiyaçların yanına gidilen yeri anlama, öğrenme, görme ve hissetme de şarttır. Bununla birlikte olayın fotograf tarafı biraz karmaşıktır. Çünkü gidilen yeri anlatacak görüntüler insanlarda bulunabilir, doğada bulunabilir, mimari yapılarda ya da onların detaylarında binlerce anlam yer alabilir, çok önemli bir olay bir sokak gösterisinde, protestoda ya da bir lunaparkta gerçekleşebilir, gündüz olabilir bu olay, gece olabilir, iç mekanda karşınıza çıkabilir dışarıda dolaşırken oluverir. Neredeyse stüdyo fotografçılığı dışında fotograf uğraşısının tüm dallarından bahsediyorum kısaca. Seyahatte fotograf çekmeye niyetli bir kişinin tüm bu dalları uygulayacak bilgisinin olması gerekir. Bununla birlikte tüm bu dallar için gerekli ekipmanın da olması işi çok kolaylaştırır…


Ne estetik yaklaşıma ne anlatı kurmaya geçmeden yukarıdaki kısa paragrafta anlatmaya çalıştığım koşullar seyahatte fotograf çekmenin “Ne güzel bir yere geldik, iki kare de fotograf çekelim, dönüşte gösteririz”den biraz daha farklı olduğunu anlatıyor diye düşünüyorum.

Tüm bu koşulları oluşturduktan sonra gidilen yeri anlayacak, anlatacak, aktaracak fotograf çalışmasının aslında 24 x 36 mm ya da daha küçük bir yüzeye (full frame ya da APS – C sensör) gördüklerinizi, belki de görmediklerinizi, fark ettiklerinizi etmediklerinizi, anlatmak, aktarmak istediklerinizi, tüm fotograf bilginizi, okuduğunuz kitapları, izlediğiniz filmleri, dinlediğiniz müzikleri, estetik kaygılarınızı, hissettiklerinizi, dünya görüşünüzü sığdırmak olduğuna inanıyorum…

Tüm yolcu’lara, yol’daşlara yolculuklarının hep sürmesi ve bu yolculuklara eşlik eden fotografların yeni yolculuklara yol göstermesi dileklerimle…

Leave a Comment!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir