İşaretler ve sembollerin belirli işaret sistemleri içerisinde nasıl alt anlamları işaret ettiklerine dair çalışmalar yapan, anlamın nasıl inşa edildiği ve nasıl idrak edildiği inceleyen alana göstergebilim denir. Bu alanda etkileyici çalışmalar yapan Fransız felsefeci, düşünce adamı, yazar ve edebiyat kritikçisi olan Roland Barthes’in Camera Lucida isimli eserinde fotograf üzerine iki önemli kavram ortaya koyar: studium ve punctum. Studium fotograf içerisinde yer alan simge ve semboller arasında anlamlı ilişkiler kurup, önceki bilgilere de dayanarak, bu simgelerden ortak anlamlara ulaşmayı sağlar. Fotografçının aktarmak istediği duygu ve düşüneceye izleyicilerin de ulaşmasını sağlayan şeydir. Punctum ise Barthes’in belirttiği gibi fotografın içinden çıkıp sizi delip geçen anlamdır ve kişiseldir. Aynı fotografa bakan kişilerin farklı duygular hissetmesini sağlayabilen bir şeydir. Fotografta atmosfer ise izleyicinin fotografla iletişim ve ilişki kurmasını sağlayan bir ögedir. Atmosferi güçlü bir fotografta studium, yani ortak anlam oluşturmaya yardımcı ögeler, etkili bir şekilde yer alır. Atmosferin güçlü bir şekilde oluşturulması için farklı yöntemler vardır. Bunlardan ilki var olan atmosferi kullanmaktır. Işık, grafik, renk gibi ögeler fotografçı tarafından doğru tercihler de yapılarak etkileyici atmosferler sağlayabilir. Örnek fotograf Hindistan Holi Festivali’nde çektiğim karelerden biri. Baharın gelişinin kutlandığı ve Renkler Festivali de denilen Holi özellikle insanların boyaları, renkleri birbirlerine ve havaya atmasıyla güçlü bir atmosfere sahiptir. […]
Read More ›
Fotografta etkileyici sonuçlar almak için elbette teknik olarak sıkıntı yaşamamız gerekir. Bu nedenle makinemizi, objektifimizi, diğer yardımcı ekipmanı, ışığı, rengi ve diğer teknik başlıkları iyi bilmek ve hızlı uygulamak durumundayız. Bu konu sıklıkla fotograf çekerek, çok pratik yaparak gelişecek bir noktadır. Ancak bu teknik bilginin yanı sıra her fotograf gönüllüsünün geliştirmesi gereken en önemli nokta görsel birikimdir. Başka fotografçıalr tarafından üretilen fotografları, iyi ya da kötü olarak ayırt etmeden, izlemek çok önemlidir. Fotograf kaçınılmaz olarak fotograftan öğrenilir. İzlediğimiz fotograflarda hangi teknik tercihler yapılmış, nasıl bir kompozisyon kurulmuş, anlatılan içerik nasıl vurgulanmış gibi sorularla izleyeceğimiz fotograflar bize çok şey öğretir. Bu sayede herhangi bir konuyla karşılaştığımızda aklımıza başka fotografçılar tarafından çekilmiş yüzlerce fotograf gelir. Biz de karşımızdaki konuyu etkili anlatacak yolu, yöntemi daha kolay buluruz. Bu mantıktan hareketle zaman zaman uygulamaya çalıştığım eğlenceli bir fotograf antrenmanım var. Özellikle İstanbul ve Türkiye’nin farklı yerlerinde fotograf tarihimizde yer eden usta fotografçılar çekilmiş, ikon hale gelmiş fotograflar var. Ara GÜLER’in dünyaca ünlü Allah ve Kadın fotografı, İzzet KERİBAR’ın pırıl pırıl mimari çalışmaları, Gültekin ÇİZGEN’in Karpuz Yiyen Çocuklar fotografı ya da Nevzat ÇAKIR’ın Ayasofya’da Deisis Mozaiklerini İzleyen Çarşaflı Kadın fotografı gibi… Eğlenceli antrenmanım aynı mekanlara gidip bu ustaların çektiği fotografların bugünkü versiyonlarını aramak… Edirne Eski […]
Read More ›
Kimi fotograflarda fon, görsel olarak ikinci derecede görünüyor ancak anlam olarak vazgeçilmez bir öge olarak kullanılıyor olabilir. Böyle bir durumda fon, fotografı var eden en önemli öge olacaktır. Öyle ki o fon olmazsa o fotografın da olmayacağını düşünürüz. Arka plan fotografın varoluş sebebidir. Bu konudaki en güçlü örnek sanırım Ara GÜLER’in “Allah ve Kadın” fotografıdır. O fotografta ana konu Edirne Eski Cami son cemaat mahallinde oturan kadınlardır, ancak duvarda yer alan büyük Arapça harflerle yazılı Allah yazısı fotografın tüm gücünü oluşturmaktadır. Duvarın boş olması ya da farklı bir büyüklükte, başka bir yazının yazması fotografın daha az etkilieyici olmasına sebep olabilirdi. Nepal’in başkenti Kathmandu’da dünyanın en büyük Budist stupası olan Boudhananth’tayız… Özellikle öğleden sonra stupanın bazı bölümleri güçlü bir ışık almaktadır. Stupanın yanına çıkmayı sağlayan setlerin bazı bölümleri ise çevredeki binaların gölgesi altında kalır. Direkt gelen güneş ışığından kaçmaya çalışan pek çok ziyaretçi de bu gölge alanlara sığınır. Aydınlık ve gölge olan alanlardan ışık ölçümü yaptığımda iki bölge arasında 4 stoptan daha fazla ışık farkı olduğunu gördüm. Böyle bir durumda entantane – diyafram değerlerini aydınlık alana göre belirleyip kullanırsam gölgede kalan konuların silüet olacağını fark ettim. Dolayısıyla arka planda bulunan Buda’nın gözleriyle kontrast oluşturabilecek bir konu aramaya başladım. Yaklaşık 2500 yıllık […]
Read More ›
Çektiğimiz tüm fotograflarda bir ana konu olması, izleyen göze bir başrol sunulması önemlidir. Bu sayede izleyici fotograf nereden başlayacağını ya da nerede bitireceğini, anlatılan, gösterilen konunun neyle ya da kiminle ilgili olduğunu kolaylıkla anlayacak ve fotografçının aktarmak istediği anlama daha kolay ulaşacaktır. Ana konuyla birlikte konuyu açıklamaya ve dolayısıyla anlamaya yardımcı olacak diğer detaylar ise destekleyici ögelerdir. Bu ögeler bize mekan bilgisi verebilir, konunun ne olduğunu açıklayabilir ya da ana konunun neyle ilgili olduğunu aydınlatabilir. Bu nedenle de ana konuyla birlikte yardımcı ögelerin de kadrajdaki yerleri, renkleri, büyüklükleri ve netlikleri önemlidir. İstanbul’da Galata Köprüsü üstündeyiz… Yaz mevsiminin ilk günlerinde İstanbul’u ziyaret eden bir turist akşamın ilk dakikalarında İstanbul’un keyfini çıkarıyor. Günışığının sona erdiği ve yapay ışık kaynaklarının devreye girdiği bu anlarda az ışık koşulundan dolayı en açık diyafram kullanmak yapılacak en doğru tercihti. Olympus 40 – 150 mm objektifin en açık diyaframı olan 2,8’i seçmeme rağmen enstantane değeri 1 / 2 saniyede kaldı. ISO değerini yükselterek oluşması muhtemel kumlanmadan kaçınmak için bu değeri 100’de bıraktım. Olympus fotograf makinelerinde bulunan 5 Eksenli Sarsıntı Engelleyici özelliği bu kadar düşük bir enstantane değerinde dahi fotografı net olarak çekmeye yardımcı oldu. Tele objektif kullanımı ve açık diyafram tercihi arka planı netsizleştirdi. Ancak bu kez […]
Read More ›
Çektiğimiz bir fotografta arka planın karmaşık olması izleyen gözün fotograf içerisinde hangi bölümün ana konu, hangi alanın anlama destek olduğu ayrımını yapmasını engeller. Aynı zamanda ilgiyi dağıtacak pek çok ögeyi de kadrajda tutmak ana konuyu ön plana, başrole çıkarmayı da zorlaştırır. Bu nedenle temiz bir fon kullanmak rahat bir anlatım dili oluşturmayı da kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Karanlık bir arka plan kullanmak ilgiyi kolaylıkla ana konuda toplayacağı için doğru bir tercihtir, ancak her zaman böyle bir ışık koşulu bulmak mümkün olmayabilir. Bu nedenle bir çok fotograf konusunda net alan derinliğini sınırlamak, arkaplanı tamamen flulaştırarak ilgiyi öndeki ana konuda toplamak da etkili bir yöntemdir. Bu amaçla net alan derinliğini etkileyen 3 faktörü de aynı yönde kullanmak gerekir. Tele objektif kullanmak, açık diyafram değeriyle çekim yapmak ve konuya çok yaklaşarak netliği de öndeki konuda tutmak mümkün olan en sınırlı alan derinliğini sağlayacaktır. Bu sayede izleyen göz fotograf içerisinde sadece net olan bölgeye dikkat edecektir. Hindistan Varanasi şehrinde, kutsal Ganj nehri kıyısında oturan yarı din adamı yarı dilenci diyebileceğimiz bir sadu, renkli giysileriyle, sarığı ve boynundaki tesbihleriyle oldukça dikkat çekici bir kişi… Yine arka planda yer alan nehir kıyısı ve şehrin binaları, kalabalık insan grubuyla birlikte ilgiyi kolaylıkla çalabilecek ögeler olarak dikkat çekiyordu. 200 […]
Read More ›
Bir fotografı güçlü kılan öge ana konu olduğu kadar, arka planın, fonun ana konu ile ilişkisidir. Konuyu öne çıkaran, destekleyen, ilgiyi dağıtmayan, ana konuyu olduğundan daha güçlü gösteren bir fon kullanımı fotografı çok daha etkili bir şekilde oluşturmanızı sağlayabilir. Yaptığımız çekimlerde arka planı 3 farklı şekilde kullanabiliyoruz. Bunlardan birincisi sade ve temiz fondur. Karışık ve karmaşık arka planlar konunun algılanmasını geciktirir ya da engeller. Bu nedenle fonun temiz olması algıya çok yardımcı olur. Arka planın temiz, boş olması ana konuyu soyutlar ve direkt olarak izleyen gözle buluşturur. Arka planın karanlık bir zeminden oluşması izleyen gözün sadece aydınlık olan alana, ilgi merkezine bakmasını sağlayacağı için temiz bir kompozisyon oluşturmaya yardımcı olur. Kapı ve pencere önleri özellikle dışarıdan içeri doğru çekim yaptığımızda temiz bir fon oluşturma konusunda uygun koşullar sağlar. Fotografını çektiğimiz kişinin aydınlık olan dış bölümde bulunması sebebiyle ışık ölçümünü modelimiz üzerinden yaparız. Böylece daha az ışığa sahip olan arka plan karanlık olarak kalır. Buna ek olarak pek çok fotografta olduğu gibi tonların daha doygun oluşması için pozlamaya 0,7 ya da 1,0 stop eksi (-) yönde müdahale de bu alanın daha da koyu olması sağlamaktadır. Nepal’in başkenti Kathmandu’ya yakın bir yerleşim olan Dhulikel kasabasına neredeyse her gittiğimde karşılaştığım bu teyzenin birçok […]
Read More ›
Bir çok fotograf çalışmasında ana ışık kaynağı olarak flaş kullanmayı tercih etmeyiz. Bunun ilk sebebi flaşın sınırlı bir aydınlatma kaynağı olmasıdır. Flaşlar ilk metrede tam güç ile çalışır, uzaklaşan her bir metrede güçleri yarıya düşer. Bu ön planda sert ve güçlü bir aydınlatmaya yol açarken arka planda koyu gölgeler oluşturan bir aydınlatma şeklidir. İkinci sebep flaşların ışığı belli bir yönde verebilirler, genelde makinenin üstünde kullanılan built-in (dahili) ve harici flaşlar direkt bir aydınlatma yönü sağlarlar ki bu da ışığın estetik kullanımı için uygun değildir. Üçüncü ama en önemli sebep ise flaş ile çekim yaparken fotograf makinesi ve flaşın aynı anda çalışmasını sağlayan enstantane değerini yani senkronizasyon hızını kullanma mecburiyetidir. Fotograf makineniz üzerinde bulunan dahili flaşı açtığınızda ya da harici bir flaşı fotograf makinenize bağladığınızda enstantane değerinin belli bir değerin üstüne çıkmadığını göreceksiniz. Makinenizin marka ve modeline göre bu değer değişkendir. Ancak bu deklanşöre bastığınızda açılan perdenin çakan flaş ışığını yakalayıp kadrajınızın tamamının aydınlanmasını sağlayacak değerdir. Bu değerin üzerinde enstantane değeri kullanamazsınız. Ancak özellikle iç mekanlarda ve ışığın az olduğu durumlarda flaş kullanırken senkronizasyon hızından daha düşük bir değerle çekim yapmak oldukça ilginç sonuçlar sağlayabilir. Bu çalışma için ortam ışığını ölçersiniz. Işığın az olması sebebiyle enstantane düşük bir değer olacaktır. Eğer […]
Read More ›
Hareketli konuların düşük enstantane değerleriyle fotograflanması hız ve hareket duygusunu fotografımıza daha çok katmaya yardımcı olacağı için sıklıkla kullandığımız bir tekniktir. Ancak bu tekniği uygularken dikkat edilmesi gereken en önemli kriter kadrajınız içerisinde en az bir noktanın mutlaka net olmasıdır. Bu net olan bölüm sayesinde izleyici fotograftaki hareketli görüntünün isteyerek, bilerek yapıldığını anlacayacaktır. Tamamı flu olan bir görüntü izleyicide “ışığın az olduğu ve ortaya çıkan düşük enstantane değeriyle fotografçının baş edemediği” duygusunu verecektir. Bu bilgiden hareketle düşük enstantane kullandığımız fotograflarda kadrajımızdaki en az bir konunun net olmasına gayret ederiz. Tripod, monopod gibi bir yardımcı ekipman kullandığımızda bunu yapmak oldukça kolaydır. Yardımcı ekipman üzerine sabitlenen makinemiz hiç kıpırdamayacağı için sabit duran her şeyin net olması sağlanacaktır. Ancak özellikle sokakta, gezip dolaşırken fotograf çeken pek çok fotograf gönüllüsü için tripod taşımak zordur. Bu nedenle de genelde bir çok fotgrafçı düşük enstantane değerleri kullanmaktan kaçınır. Dijital fotograf makinelerinin yaygınlaşmasıyla neredeyse her an fotograf çeker hale geldik. Bu nedenle farklı ışık koşullarında ve ortamlarda makinemizi kullanıyoruz. Az ışıklı yerlerde ya da düşük enstantane kullanmak istediğimizde makine ya da objektiflerimizde bulunan “sarsıntı engelleyici” özellik sayesinde bu çalışmayı gerçekleştirebiliyoruz. Makine ya da objektiflerde bulunan bu sistem normalde elde çekim yapamayacağımız enstantane değerleri kullanmamıza yardımcı oluyor. Bizim […]
Read More ›
Fotograflarımıza hız ve hareket duygusunu katabilmek için düşük enstantane değerleri kullanmak doğru bir tercihtir. Ancak pozlama süresinin çok uzaması hareket eden objenin kadrajımızdan çıkması ve hiç görünmemesi gibi bir sonuç da doğurabilir. Bu nedenle fotograflarımızda hız ve hareket etkisini arttırmak için özel bir teknik kullanırız: pan tekniği. Bu teknik kameranın yatay düzlemde dönmesi anlamına gelmektedir. Fotografta pan yapmanın 2 koşulu vardır: 1) 1/15 saniye ve altındaki bir değerle çekim yapmak 2) Hareket eden objeyle aynı yönde ve aynı hızda çekim yapmak. İlk olarak yapılması gereken 1/15 saniye ve altındaki bir enstantane değeri seçmektir. Ortamdaki ışık koşulunun da bu enstantane değerini verebilecek bir diyaframa uygun olması gerekmektedir. Fotograf makinesinin Auto Focus (otomatik netleme) sistemini AF – C / AI SERVO (sürekli netleme) olarak seçmek makinemizi çevirerek yapacağımız çekim boyunca ana konunun her zaman net olmasını sağlayacaktır. Bu çekimi gerçekleştirirken önce birkaç kez hareketli konuyu vizörden izlemek gerekir. Böylece hareketin devam ettiğinden emin oluruz. Aynı zamanda hareketin hızına da alışırız. Çekimi gerçekleştirmeye karar verdiğimizde hareketi takip ederek döneriz ve konu tam karşımıza geldiğinde deklanşöre basarak dönmeye devam ederiz. Hareket eden objeyle aynı yönde ve hızda dönmeyi başarırsak hareket eden obje net kalacak arka plan çizgi filmlerde de gördüğümüz hız çizgilerine dönüşecektir. Fotograf […]
Read More ›
Düşük enstantane kullanımıyla hareketli konuları flu göstermek etkili bir anlatım yolu açabiliyor. Ancak bunu yapabilmek için diyafram değerinizi 22, 32 gibi kısık bir değere getirdiğinizde enstantane değerinizin de hareketi gösterebilecek bir dğere düşmesi gerekiyor. Elbette bunun yolu da o an bulunduğunuz ortamda ışığın güçlü olmamasını gerektiriyor. Öğle saatleri, yaz mevsimi gibi bir koşulda çekim yapıyorsanız diyafram değerinizi kısmanız enstantanenin yeteri kadar düşük olmasına yardımcı olmayabiliyor. İşte böyle durumlarda düşük enstantane değeri kullanabilmek, enstantane değerini çok uzun sürelere uzatmak ve çok farklı bir görselliğe kavuşabilmek için özel bir filtre kullanmak gerekir; ND (Neutral Density – Yoğunluk) filtre… ND filtreler çok koyu renkli bir camdan yapılmıştır ve 1’den 10’a kadar uzanan farklı koyuluk dereceleri vardır. Filtrenin temel görevi ışığın geçmesini engelleyerek uzun pozlamaya yardımcı olmaktır. Bazı markalarda filtrenin koyulaştırma gücü 0,3 – 3,0 arsındaki sayılarla gösterilir ve her 0,3 değeri ışığın 1 stop kırılacağını ifade eder. 3,0 olan ND filtreniz ışığı 10 stop daha düşük gösterecek demektir. Bazı filtre markalarında da bu değer 1000x gibi kodlanır. 1000x bir ND filtre de ışığı 10 stop kıracak anlamına gelir. Aynı filtre üzerinde 1 – 10 stop arasında değişken ışık kırma katsayıları kullanılabilen ND filtreler de vardır ancak pek çok tecrübe sonunda özellikle geniş açı […]
Read More ›