Bir çok fotograf çalışmasında ana ışık kaynağı olarak flaş kullanmayı tercih etmeyiz. Bunun ilk sebebi flaşın sınırlı bir aydınlatma kaynağı olmasıdır. Flaşlar ilk metrede tam güç ile çalışır, uzaklaşan her bir metrede güçleri yarıya düşer. Bu ön planda sert ve güçlü bir aydınlatmaya yol açarken arka planda koyu gölgeler oluşturan bir aydınlatma şeklidir. İkinci sebep flaşların ışığı belli bir yönde verebilirler, genelde makinenin üstünde kullanılan built-in (dahili) ve harici flaşlar direkt bir aydınlatma yönü sağlarlar ki bu da ışığın estetik kullanımı için uygun değildir. Üçüncü ama en önemli sebep ise flaş ile çekim yaparken fotograf makinesi ve flaşın aynı anda çalışmasını sağlayan enstantane değerini yani senkronizasyon hızını kullanma mecburiyetidir. Fotograf makineniz üzerinde bulunan dahili flaşı açtığınızda ya da harici bir flaşı fotograf makinenize bağladığınızda enstantane değerinin belli bir değerin üstüne çıkmadığını göreceksiniz. Makinenizin marka ve modeline göre bu değer değişkendir. Ancak bu deklanşöre bastığınızda açılan perdenin çakan flaş ışığını yakalayıp kadrajınızın tamamının aydınlanmasını sağlayacak değerdir. Bu değerin üzerinde enstantane değeri kullanamazsınız. Ancak özellikle iç mekanlarda ve ışığın az olduğu durumlarda flaş kullanırken senkronizasyon hızından daha düşük bir değerle çekim yapmak oldukça ilginç sonuçlar sağlayabilir. Bu çalışma için ortam ışığını ölçersiniz. Işığın az olması sebebiyle enstantane düşük bir değer olacaktır. Eğer […]
Read More ›
Fotograf çekerken 2 farklı değişkenle ışığı kontrol edebiliyoruz. Bunlardan enstantane (örtücü hızı) makine gövdesi içerisinde çalışan ve kontrol düğmesi makine üzerinde bulunan değişkendir. Enstantane ile ışığın sensöre ulaşma süresini kontrol edebiliriz. Diyafram ise mekanizması objektif içerisinde çalışan, kontrol düğmesi de son yıllarda makine gövdesinde bulunan değişkendir. Işığın sensöre ulaşma miktarını kontrol edebildiğimiz diyafram ile aynı zamanda Net Alan Derinliğini de etkileyebiliyoruz. Enstantane değişkeniyle fotografta hız ve hareket duygusunu da elde etme şansımız vardır. Yüksek enstantane değerleriyle (1/500 s, 1/1000 s, 1/2000 s vb.) hareketleri dondurarak, hareketli konuların tek bir anını kaydetme şansımız vardır. Düşük enstantane değerleriyle (1/60 s, 1/30 s, 1/15 s vb) çekim yaptığımızda da hareketleri flu olarak gösterme ve hareketi daha fazla hissettirme şansımız olur. 1/15 s ve altındaki değerlerle, hareketli konuyla aynı yönde ve aynı hızda dönerek çekim yaptığımızda yani “pan” tekniğini uyguladığımızda da hareketli konuyu net tutup arka planı hareketli gösterme böylece hareketi daha çok vurgulama şansımız olur. Aynı konuyu farklı enstantane – diyafram eşlemeleriyle fotografladığımızda farklı görsel anlatım yolları oluşturmak mümkündür. Bolu ili sınırlarındaki Yedigöller Milli Parkı’ndaki küçük bir setten dökülen suyu yüksek enstantaneyle fotografladığımızda suyu dondurabilir, düşük enstantane kullanarak yaptığımız çekimde de suyu “akıyor gibi” gösterebiliriz. Hareketli konuları fotograflarken anlatmak istediğimiz konuya, vurgu yapmak […]
Read More ›
Net Alan Derinliği kadrajımızda nereyi gösterdiğimizi, vurguyu nereye yaptığımızı seçtiğimiz önemli bir değişkendir. 3 değişken ile Net Alan Derinliği’ni kontrol etmemiz mümkündür. İlk değişken kullandığımız objektiftir. Geniş açı objektiflerde alan derinliği daha fazla, tele objektifler de ise sınırlıdır. İkinci değişken kullandığımız diyafram değeridir. Açık diyafram değerlerinde (5,6 / 4 / 2,8 / 2 …) alan derinliği sınırlı, kısık diyafram değerlerinde (8 / 11 / 16 / 22 …) daha fazladır. Üçüncü değişken ise konuya olan uzaklığımızdır. Konuya yaklaştıkça alan derinliği azalır, konudan uzaklaştıkça alan derinliği artar. Eğer konu içerisinde netlik yaptığımız noktayı değiştirirsek alan derinliğinin de yerini değiştirmiş oluruz. Kadrajımız içerisinde önü, ortayı ya da arkayı net yapabiliriz. Fotograf çekerken bu 3 değişkeni aynı amaçla kullanabiliriz. Objektif, diyafram ve uzaklığı alan derinliğini sonsuz hale getirmek için seçebiliriz. Genelde doğa, manzara fotograflarında geniş açı objektif seçer, diyaframı ışık koşuluna bağlı olarak mümkün olan en kısık değerde seçer ve netliği de uzak bir noktaya yaparız. 3 değişkeni de bu şekilde kullandığımız takdirde neredeyse bize en yakın noktadan sonsuza kadar her yeri net yapabiliriz. Türkiye’nin en önemli fotograf platolarından olan Kapadokya bölgesinde yaptığım bu genel görüntü fotografında da aynı yöntemi kullandım. 24 mm geniş açı objektif tercihiyle hem vadinin büyük bölümünü kadrajıma sığdırma […]
Read More ›
AGRA – YAMUNA NEHRİ KIYISI Genel olarak pek çok fotograf gönüllüsünün kadrajını oluştururken düştüğü bir hata vardır; çekim sırasında en yüksek dikkati ana konuya vermek. Elbette bir fotografta ilk dikkat çeken öge ana konudur, ancak fotografı etkili yapan nokta sadece ana konu değildir. Kadrajda ana konu dışında kalan ögelerin onu ne kadar öne çıkardığı, onu ne kadar desteklediği ve onunla ne kadar ilgili olduğudur. Bu nedenle vizörden ya da LCD ekrandan bakarken öncelikli dikkati ve özeni arka plana vermek gerekir. Tele objektifler arka planı öne doğru yaklaştıran perspektif yığılması etkisi fonun da izleyen göz tarafından dikkatle takip edilmesini sağlayacaktır. Böyle bir durumda arka planda kalan her ögenin fotografçı tarafından dikkatle kontrol edilmesi gerekir. Ana konudan daha renkli, daha güçlü bir konunun varlığı ilginin dağılmasına neden olabilir. Ayrıca ana konuyla temas edecek ögeler de karmaşık bir fona yol açacağı için dikkat dağıtıcıdır. Hindistan Agra kentinde Yamuna Nehri kıyısında çamaşır yıkayıcılar hemen her gün nehirde yıkadıkları çamaşırları yerlere yayar, kurutur, toplarlar… Bu durumla karşılaştığımda tele objektif ile arka planda yer alan tren yolu köprüsünün sisler içerisinde görüntüsünün öndeki ana konuya yaklaştırılıp güçlü bir fon oluşturacağını düşündüm. Fondan farklı bir renkte olan ana konuyu kadrajda Altın Kesim noktasına yerleştirmek izleyen gözün fotografa girdiğinde […]
Read More ›
Dijital fotograf makinelerinin ortaya çıktığı dönemlerde farklı sensör boyutlarındaki makinelerle çekimler yapıyoruz. Bu makineler arasında APS-C sensör denilen ve 1.5x – 1.6x optik çarpana sahip sensörlü makineler de en yaygın kullanılan modeller… Bu grupta yer alan fotograf makinelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte satın aldığımız objektifleri üzerlerinde yazan odak uzaklıklarından daha farklı olarak kullanabiliyoruz. 50 mm odak uzaklığına sahip bir “normal objektif” APS-C sensörlü bir makinede 75 mm ya da 80 mm olarak işlev görüyor. Bu nedenle son yıllarda “ultra geniş açı” denilen 10-20 mm, 11-16 mm, 12-24 mm gibi odak uzaklıklarına sahip objektifler yaygın olarak kullanılıyor. Bu objektifler üzerlerinde yazan odak uzaklıklarının göreceği açılardan daha dar görüyorlar ancak görsel etkileri üzerlerinde yazan objektifin etkisi olarak kalıyor. Örneğin 10 – 20 mm bir ultra geniş açı objektifi Nikon marka APS-C sensörlü bir makineye taktığınız 15 – 30 mm objektif gibi çalışıyor, ancak deformasyon 10 – 20 mm objektifin deformasyonu olarak kalıyor. Bu aşırı deformasyon insan gözünün göreceğinden daha farklı anlatımlar oluşturma konusunda bize imkan sağlayabiliyor. Örneğin bu fotograf için siz ağaçların arasınd adurup gökyüzüne doğru bakarsanız ağaçlar gökyüzüne doğru dikey olarak yükselir. Ancak ultra geniş açı objektifin sağlayacağı deformasyon ile ağaç gövdeleri içeriye doğru kıvrılır ve gözünüzün gördüğünden farklı bir anlatım oluşturabilirsiniz. Bu […]
Read More ›
Çektiğimiz her fotograf görüntüler aracılığıyla kurduğumuz bir cümledir. Hatta bu tanımlamayı biraz daha ileri götürecek olursak, çektiğimiz her fotograf kurduğumuz her cümlenin başına “bence” kelimesini eklememizdir. “Bence günbatımı böyleydi.”, “bence çocuk böyle gülüyordu.” dememizdir. Her objektifin farklı bir görsel etkisi vardır. Bu görsel etkiler kurduğumuz görsel cümlelerde “bence” kelimesini eklememize yardımcı olan en önemli ögedir. Balık gözü objektifler 150 derece ve daha fazla görüş açısına sahip olan objektiflerdir. Bu abartılı geniş açıyla görme özelliğinin yanı sıra abartılı deformasyon etkisi sebebiyle genelde kullanmadığımız, özel amaçlı objektiflerdir. Bu özel amaçlardan biri mimari fotograflar olabilir. Genellikle mimari yapılar bizden büyük, bizden yüksektir ve biz kadrajımızda bu yapıların tamamını sığdırmaya çalışırız. Eğer uygun mesafaye sahipsek yapıdan uzaklaşarak kadraja sığdırmamız mümkün olur. Ancak uzaklaşmamıza yetecek bir mesafemiz yoksa bulunduğumuz yerden tüm yapıyı görebilecek bir objektife ihtiyaç duyarız. Edirne’de bulunan Selimiye Camisinde de avlunun giriş kapısı bizim doğal mesafe sınırımızı oluşturuyor. Bu uzaklıktan caminin tamamını kadraja sığdırmak için 8 mm balık gözü objektifi tercih ettim. Böylece mimareler, ana kubbe, yanlarda yer alan küçük kubbeler ve hatta altında durduğum revak bölümünün üst tarafı da kadrajıma girmiş oldu. Abartılı deformasyonun izleyen gözü rahatsız etmemesi için çekim noktası olarak cami girişini tam ortalayacak açıyı bulmaya çalıştım. Işığın geliş yönüne […]
Read More ›
Fotograf makinelerinin pozmeterleri, ışık ölçerleri, renkleri görmez. Farklı renklerin ışık ölçümünü yanıltmaması için pozometreler dokusuz siyah ve dokusuz beyaz arasında yer alan gri tonların tam ortasında yer alan 5. Gri ya da % 18 Gri denilen bir tona göre kalibre edilmişlerdir. Bu nedenle pozometreler beyaz ve siyah renkli konularla karşılaştığımızda ortamdaki ışık koşulundan farklı sonuçlar gösterirler. Siyah alanların çok yer kapladığı sahne sanatları gibi konularda olması gereken ışık değerlerinden daha düşük eşlemeler gösteren pozometreler, kar gibi beyaz renkli konularda yansıyan ışıklardan etkilenerek olması gereken değerlerden daha yüksek enstantane – diyafram eşlemeleri sonucuna ulaşırlar. Bunun sonucu olarak özellikle karlı ortamlarda çekim yaparken ışığın durumuan göre kar fotograflarında gri ya da mavi tonlar baskın olur. Bir çok fotograf gönüllüsü bu durumu Beyaz Ayarı ile düzeltmeye çalışır. Oysa ki çözüm pozlamaya müdahale etmektir. Kar gibi beyaz renkli konular ışığı çok fazla yansıtacağı için pozometreler var olan ışıktan daha fazla ışık algılar ve daha yüksek enstantane – diyafram eşlemesi sonucuna ulaşırlar. Erciyes Dağı çevresinde çektiğim bu fotografta da kadrajın neredeyse tamamının beyaz olması pozometre için yanıltıcı bir koşul oluşturuyor. Bu tarz fotograflarda karın kadrajınızda kapladığı alanı dikkate alarak genel ışık ölçümünden artı (+) yönde bir ya da iki stop pozlama müdahalesi beyaz rengin doğru […]
Read More ›
Hinduzim’de öldükten sonra tekrar dünyaya gelme, reeankarnasyon, inancı vardır. Bu inanca göre beden çok önemli değildir, önemli olan ruhun yaptığı yolculuktur. Bu nedenle farklı inançlarda ve toplumlarda olduğu gibi ölen kişileri gömmez, büyük bir törenle yakarlar. Genelde bu törenler kutsal kabul edilen akarsu kenarlarında yapılır, tıpkı Kathmandu’da Bagmati Nehri kıyısındaki Pashupathinanth Tapınağında olduğu gibi… Günün 24 saati devam eden bu ritüeli farklı zamanlarda fotograflama şansım oldu. Ancak kabul etmek gerekir ki görsel açıdan karanlık saatlerde çekilen fotografların oluşturduğu görsel atmosfer oldukça etkileyici olabiliyor. Tapınak çevresinde zayıf da olsa ortamı aydınlatan sokak lambaları her yerin zifiri karanlık olmasını engelliyor. Bununla birlikte yapay ışık kaynaklarının yarattığı sarı – turuncu tonların yoğunluğu teknik olarak baş edilmesi gereken bir nokta oluyor. Bu tarz çalışamlarda eğer ortam ışığının rengi konuya bir atmosfer katıyor ve etkisini arttırıyorsa White Balance (Beyaz Ayarı) tercihini GÜN IŞIĞI olarak yapıyorum. Böylece sarı – turuncu renkleri fotografıma dahil etmek mümkün oluyor. Az ışıklı pek çok ortamda olduğu gibi yüksek ISO ve açık diyafram tercihi de özellikle tripod kullanmadan çekim yapma şansı veriyor. Bu fotografı yakma işlemi tamamlandıktan hemen sonra küllerin nehre döküldüğü anda çektim. Bunun sebebi teknik – biçim ve içeriği birbiriyle bağlama çabasıdır. İlk paragrafta da açıklamaya çalıştığım gibi Hinduzim’de […]
Read More ›